bir küçük dudak ıslaklığıydı dokunan göz çukuruna. arpadan yudumlar geçerken boğazımdan yelkovan da peşine koşturuyordu, acelesi olan atlar gibi. sahici sözler döküldü havaya sonra saklandılar tozların arasına, gözün kaşla mesafesince. çayların adası, salatanın rokası kaldı geriye bir küçük dudak ıslaklığıyla birlikte. o bir küçük, çok büyüktü.
kaldırım taşlarına dağıldı ekmek kırıntıları savruldu serpilen gururun peşinden, şiddetli bir rüzgarla fahri bir yüreğin omuzlarında asılı kaldı o an tüm fırıncılar izleyedurdu halk, insanın en derininden kopan ekmekli fırtınayı bir serçe… serçeler dolandı akbaba misali ayak basamayacakları çaputun üzerinde dört değil beş döndü gözler nur simalı kafirin gergef derisinde Ferdi bir kişilik çıktı yüz katlı binanın en tepesine Hezarfen bile direnememişti, onun kanatsız serpilişine.