bir küçük dudak ıslaklığıydı dokunan göz çukuruna. arpadan yudumlar geçerken boğazımdan yelkovan da peşine koşturuyordu, acelesi olan atlar gibi. sahici sözler döküldü havaya sonra saklandılar tozların arasına, gözün kaşla mesafesince. çayların adası, salatanın rokası kaldı geriye bir küçük dudak ıslaklığıyla birlikte. o bir küçük, çok büyüktü.
söyleyeceklerim beni susturmuşlardı. ben de yazdım.